Sayfalar

16 Mayıs 2011 Pazartesi

My Team Lotus! :)


Her sporseverin  hayali tuttuğu takımın veya tutkuyla takip ettiği sporun içinde bir şekilde yer almaktır herhalde. Ben 23 yaşımda olmama rağmen hayatımda bir çok kez bu şansa sahip oldum. Ancak hiçbiri bu haftasonu yaşadığım deneyim kadar muhteşem olamaz. F1 Türkiye Grand Prix’sini üç gün boyunca Team Lotus’un içinden izledim. Pilotlarla aynı yerde yemek yedim, takım garajında  mühendislerin heyecanını birlikte yaşadım, Mike Gascoyone ile pilotların telsiz konuşmalarını dinleyerek yarışı takip ettim.

Yaşadıklarımı anlatmadan önce bu şansa nasıl ulaştığımı anlatmak istiyorum. Bir arkadaşımın Twitter’dan gönderdiği link ile Team Lotus’un her yarış bir taraftarı seçip, yarış haftasonunu bir taraftarın gözünden göstermek istediklerini öğrendim.  Bir takımın içinde bulunabilme ihtimali bile beni heyecanlındarmaya yetmişti ve hiç seçilme beklentim olmasa da spora ve F1’e olan tutkumu anlatan bir mail attım. Spark olmam kesinleştiğinde her ne kadar dünyanın en mutlu insanı olsam da inanılmaz gerginleşmiştim.  Çünkü tüm haftasonu boyunca tanımadığım insanlarla, tanımadığım bir dünyada yalnız olacaktım ve Formula 1 dünyası dışarıdan her ne kadar güzel ve büyüleyici gözükse de aynı zamanda korkutucuydu.

Cuma sabahı takımın otelinde takımın online editörü Steven’la buluştuğumda ise tüm gerginliğim biraz da olsa azalmıştı, yapmam ve yapmamam gereken şeyleri anlatmış ve rahat olmam gerektiğini söylemişti. Daha sonra ise takımdan bazı insanlarla tanışıp (Mike Gascyone de bunlardan biri ve görünce sadece dilim tutuldu çünkü sabahın bir köründe otelin önünde karşılaşmayı beklemiyordum J) pazarlama ekibiyle piste doğru yola çıktık. Lotus motorhome’unda tüm hospitality area’ya hakim yerime yerleştim. Üç gün boyunca yapmam gereken sadece etrafta olup biteni, bana ilginç gelen şeyleri taraftara Twitter yoluyla göstermek ve oranın keyfini çıkarmaktı.

Yerime yerleştikten sonra motorhome’u, tırları ve garajı gezdim, bir F1 takımının yaşadığı ortamı gördüm. Motorhome’umuz (çoğu takıma göre geçekten çok küçüktü ama bize yetiyordu J) iki kattan oluşuyordu, İlk katta pilotların dinlendikleri odalar vardı ve onlar beni şoka uğrattı çünkü gerçekten çok çok küçüktüler. Gerçekten bir insan orada nasıl rahatlayabilir ki? Allah kolaylık versin gerçekten pilotlara. J İkinci katta ise hospitality area, yani yemek yenilen, misafirlerin ağırlandığı yer vardı. Motorhome’un karşısında ofislerin bulunduğu tırlar vardı, ancak benim pazarlama ofisi dışında, onlara girmem yasaktı çünkü oradakiler yoğun insanlardı. J Dolayısıyla tırlar beni çok ilgilendirmiyordu haftasonu boyunca. Tırların hemen önünde ise Kovalainen ve Trulli’nin sizi kapıda karşıladığı garaj bulunuyordu. Her şeyin olup bittiği yer yani.

Padok turu bittikten sonra cuma gününün ilk antreman seansı başladı. Bu seansta Jarno Trulli ve Karun Chandok piste çıkacaktı ve benim de ilk deneyimim başlamış olacaktı. Araçların arkasındaki yerime geçtim ve takım telsizini kulağıma taktım, ben hazırdım ve haftasonu resmen başlamıştı.

Aslında üç gün boyunca tek tek tüm ayrıntılarıyla yaşadıklarımı anlatmak da istemiyorum. (Bunu zaten Twitter’da yapmıştım, takip etseydiniz!! J) Antremanlarda, sıralamalarda ve yarış sırasında garajda çalışanların heyecanını izledim, sizin TV’den izlerken duyamadıklarınızı (ki bu beni hayal kırıklığına uğrattı, ben Gascyone’den “Jarno, Heikki senden daha hızlı, bunu onaylıyor musun?” tarzı heyecanlı cümleler beklerken daha çok mavi bayrak kelimelerini duydum J) dinledim ve pilotların arabanın dışında yaşadıklarını gördüm. Herhalde başka hiçbir zaman sıralama turlarını Jarno Trulli’nin yanında izleyemem (İlk seansta elendikten sonra hospitality area’da yanında izledim, değişikti tabii J) veya yarıştan sadece beş-on dakika önce Heikki Kovalainen’le garaj da karşılaşıp gülümseşemeyiz.

Şuna değinmek istiyorum, orada ilk tanıştığım insanlardan biri Heikki Kovalainen’di ve takım içinde kesinlikle en sevdiklerimden biri oldu. Belki biraz önyargılı bir şey olacak ancak bir Fin’in bu kadar güleryüzlü olması beni şaşırtmadı değil. (Şunu da belirtmek istiyorum ki normalde sokakta görsem heyecanlanıp, yanına koşup fotoğraf çetireceğim insanlarla aynı mekanda olmak gerçekten garip duygu ve tanıştığınız zaman heyecanlanmıyorsunuz.)

Tüm haftasonuna baktığım zaman gerçekten hayatımda yaşadığım ve yaşayabileceğim en güzel deneyimlerden birini yaşadım. Sadece taraftarı olduğum bir sporun azıcık da olsa içine girme şansını elde ettim. Düşündüğümden çok daha farklı ama kesinlikle daha sıcak bir ortam vardı.

Steven’ın bana ilk buluştuğumuzda verdiği rehberde “Unutma ki hiçbir takım Team Lotus kadar açık ve sıcakkanlı değil” yazıyordu. Bunu o zaman okuduğumda gülmüştüm ancak, şimdi söyleyebilirim ki doğru söylemiş. J
Son olarak ben buraya geldiğimde gerçekten bir Team Lotus taraftarı değildim, sadece sempati duyuyordum ancak takımın içinde geçirdiğim üç günün sonunda kesinlikle Team Lotus taraftarına dönüştüm, bundan sonra tüm sezon boyunca yapabileceklerinin en iyisini yapmalarını diliiyorum çünkü tüm takım olarak bunu hakediyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder