Sayfalar

28 Aralık 2010 Salı

Türkiye'de Spor Müzeleri

Müzecilik kavramı yeni gelişmekte olan Türkiye'de spor kulüplerinin müzelerinin de oldukça az bir tarihi var. 2001 yılında İnönü Stadı'ndaki Kartal Yuvası'nın hemen yanında açılan BJK Müzesi Türkiye'deki ilk özel spor müzesi özelliğini taşıyor. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün aldığı kupalar, şiltler ve kulüple ilgili belgeler ise 2005 yılına kadar kulüp binasında saklanmaktaydı. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yenilenmesiyle birlikte bu kupa ve belgelerin stadın içinde yer alan bir müzede sergilenmesine karar verildi. Galatasaray Müzesi ise ilk kez 1915 yılında Ali Sami Yen tarafından Kalamış'taki kulüp binasında açılmış ancak savaş sırasında Galatasaray Lisesi'ne taşınmış. Uzun yıllar sadece 1 gün (çarşamba günü) halka açık olan müze, 2009 yılının aralık ayında Galatasaray Üniversitesi Kültür ve Sanat Merkezi adıyla hizmet vermeye başladı. Kazanılan kupaların küçük bir kısmının sergilendiği ve tarihinin anlatıldığı bu müze dışında yakında hizmete girecek Türk Telekom Arena içerisinde de bir müze olması planlanıyor. Henüz gezmemiş olsam da Trabzonspor'un da bir müzesi bulunuyor ve en kapsamlı internet sitesine sahip olan müze de onlara ait. Müzede neler olduğunu internet sitesinden görebilmeniz mümkün. (Diğer kulüplerinde müzeleri mevcut ancak bu kulüpler kadar zengin bir içeriğe sahip değil.)

Bu spor müzelerinin spor kulüplerine kazandırdığı şey prestijden çok daha fazlası olabilir aslında.. Müzede size tarih öğretiliyor ancak gösterilen tarih sadece başarılardan oluşuyor. Kaybedilen maçlar, kazanılamayan kupaları veya rakibin başarılarını bu müzelerde göremezsiniz. Fenerbahçe Müzesi'nde Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale çıktığınız söylenir ama kime kaybettiğiniz veya gruplarda 0 puan aldığınız söylenmez. Beşiktaş'ın müzesinde Liverpool'a dair bir şey bulmayı da beklemeyin veya Galatasay'ın müzesinde 6-0'lık Fenerbahçe mağlubiyetiylle ilgili. Dolayısıyla müzeyi gezen bir taraftar ister istemez takımıyla sadece gurur duyar, çıktığında "En büyük biziz!" demesi çok normal bir davranıştır. ve beyninde oluşan bu olumlu duygularla müzeden çıkıp spor kulübünün resmi mağazasına girdiğinde bir ürün alma olasılığı da daha fazladır.

Müzeler başarılı tarihi gösterip taraftarın duygularını yüceltir dedik. Takım ne durumda olursa olsun müzeyi gezdiği an, eğer başarısızsa bugünü unutur çünkü tarihi muhteşemdir, tarihi başarılarla doludur. Kulüplerde son yıllarda belki bunun farkına vardı ve nostalji formalar satmaya başladı. Örneğin; GS Store'da en çok satılan ürünlerden biri Metin Oktay forması. Bunun nedeni, bugünün takımından memnun olmayan taraftar Metin Oktay'ın formasını alır çünkü o, başarının sembolüdür. Onun formasını giyen taraftar sadece bugünkü takıma değil, Galatasaray'ın tarihine olan bağlılığını gösterir aslında.

Peki Türkiye'deki kulüpler müzelerini gerçekten kullanabiliyorlar mı? Bence hayır. Dünyadan bir örnekle anlatmak istiyorum nedenini. Anlatacağım örnek Barcelona; belki dünyanın en büyük kulübü, Fenerbahçe'yi, Glatasaray'ı, Beşiktaş'ı onla kıyaslamak saçma diyebilirsiniz ancak eğer 'biz dünya kulübüyüz' diyorsa bu takımlar, onu örnek almalı her alanda. Barcelona'ya dönersek; Barcelona Kulübü 19€ karşılığında müze ve stad turunun içinde olduğu Camp Nou Deneyimi sunuyor taraftarlarına. Bu turu 13 maddede açıklamışlar: müzeyle başlayan staddaki tüm mekanları gezen tur Barcelona'nın resmi mağazası FCBotiga'da noktalanıyor. Yani kısaca bu deneyimin bedeli 19€ değildir diyorlar. Böyle bir deneyimi yaşayan ziyaretçileri direk mağazasına yönlendiriyor. Peki biz de müzeyi kaç kişi geziyor ki, mağazaya giip bir de alışveriş yapsın? Bu sayının bilindiğini pek zannetmiyorum çünkü müzelerde yetkili bir kişiye rastlamadım, adeta müzeler terk edilmiş mekanlar olmuş öylece duruyor. Belki yolu geçen birileri uğruyor. Mesela 4 yıldır Fenerbahçe kombinesi olan bir tanıdığım müzenin stadın içinde olduğunu benden öğrendi. Oysa ki; Barcelona Kulübü veya Avrupa'daki bir çok kulübün yaptığı gibi stad ve müze turu yapsalar, bununla biraz ilgilenseler çok daha fazla kişiye ulaşacaklarını düşünüyorum.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Barça Toons :)



Barcelona kulübü Noel'i her zamanki gibi bu videoyla kutlamış. Barça Toons'u izleyen çocuk başka takım tutar mı peki? Ben tutmazdım. :)

Bu arada Barcelona'nın sadece çocuklar için bir sitesi var:  http://www.fcbjunior.cat/web/FCBJunior/castellano/

“Parlayın, ülkenizi aydınlatın!”

Her ülkenin başarılı olduğu bir spor vardır; futbol, basketbol, tenis, hokey, rugby vs. hepsini bir ülkeyle bağdaştırabiliriz. Ancak İspanya hangi sporda en başarılı sorusunun cevabı oldukça zor çünkü İspanya sadece futbol ülkesi, basketbol ülkesi değil; İspanya bir spor ülkesi. Özellikle 1992 Barcelona Olimpiyatlarından sonra başlayan çıkışlarıyla şu anda her sporda çok başarılı sporcularını ve takımlarını görebilmemiz mümkün.

o   Ricky Rubio; Euroleague şampiyonu
o   Gisela Pulido; kite surf dünya şampiyonu
o   Nuria Fernandez; 1500 metrede altın madalya
o   Atletico Madrid; Europa Lig ve Süper Kupa şampiyonu
o   Judo ve atılıcılıkta Avrupa şampiyonlukları
o   Juan Carlos Navarro; Euroleague’in MVP’si
o   Ayrıca Avrupa’da yelkencilik, tekvando, 50 metre kelebek alanlarında altın madalyalar
o   Erkeklerde hokey ve kadınlarda rugby’de Avrupa şampiyonluğu
o   Dakar, motorsiklet ve otomobil sporlarında şampiyonluklar
o   Carles Puyol, Sergio Ramos, Gerard Piqué, Fernando Torres, Sergio Busquets, Cesc Fabregas, Andres Iniesta…..Futbolda dünya şampiyonları
o   Pau Gasol; NBA üst üste ikinci şampiyonluk
o   Rafael Nadal; Roland Garros, Amerika Açık ve Wimbledon şampiyonu
…...ve çok daha fazlası İspanyol takım ve sporcularının son bir yılda kazandığı başarılar. (ve bunlar sadece şampiyonluklar!)




Nike’ın yeni reklam kampanyasında tenisin 1 numarası Rafael Nadal, Barcelona ve İspanya Milli Takımı’nın yıldızı Andres Iniesta ve NBA’in son şampiyonu LA Lakers’lı Pau Gasol bunlara dikkat çekiyor ve çalışma ve çaba gibi değerlerin, bir sporcunun DNA’sında bulunduğunu hatırlatıyorlar. Belki son dönemlerde Alberto Contador ve Marta Dominguez’le ilgili ortaya atılan doping iddialarından sonra İspanyol sporuna karşı şüphe duyanlara cevap veriyorlar ve çağrıda bulunuyorlar: “Çalışın ve güçlü olun!”, “Tevazu ve saygı ile”, “Karanlığa karşı savaşın, ışığı kaybettiğimizi söyküyorlar.”, “Parlayın, ülkenizi aydınlatın!”

20 Aralık 2010 Pazartesi

Son günlerde sporun sadece spor olmadığını, politikanın bu işin içine ne kadar girdiğini gösteren iki benzer olay okudum ve ikisi de çok önemli sponsorluk sözleşmeleriyle ilgili. Bir çok şirket gibi Türk Havayolları da tanıtımı için en çok kitleye ulaşacağına inandığı spor alanında sponsorluk anlaşmaları yapıyor. Önce geçen yıl Barcelona ve Manchester United gibi futbolun en büyük iki takımıyla anlaştı, bu yıl ise Avrupa basketbolunun en önemli organizasyonu Euroleague'e ismini verdi. Son haftalarda ise sporun zirvesindeki isimlerle yaptıkları anlaşmaları duyurmaya başladı: basketbolun yaşayan efsanesi Kobe Bryant ve kadın tenisinin 1 numarası genç Danimarkalı Caroline Wozniacki. Kobe Bryant'la yapılan anlaşmaya kadar hiçbir sorun yoktu, insanlar için en fazla reklamlarında kullanılan jingle'ın ağızlara fazla takılması problemdi. Ancak Kobe'nin bir Türk şirketinin yüzü olması Los Angeles'ta yaşayan Ermenileri ayaklandırdı. Ermeni Gençlik Federasyonu'nun internet sitesinde "Kobe Bryant bu anlaşmayla haksızlığın ve zalimliğin yüzü oldu!" ve "Kobe Bryant'ın zalimliğe direk uçuşu!" gibi ifadeler kullanıldı. LA Lakers-Toronto Raptors maçı öncesi Toronto'da yaşayan bir grup Ermeni protesto gösterilerinde bulundu. Kuzey Amerika'daki Ermeni diasporası da Kobe Bryant'ın Türk Havayolları'yla olan anlaşmasını engellemek için yoğun bir internet ve medya kampanyası başlattı. Kobe Bryant ise hala bu eleştirilerle ilgili bir açıklama yapmadı.

İkinci olay ise bu kez Barcelona kulübüyle ve Katar Vakfı arasında yapılan sponsorluk anlaşmasıyla ilgili. 111 yıllık tarihinde formasına para karşılığında reklam almayan Barcelona bu anlaşmayla birlikte bir çok eleştiri almıştı; taraftarlar, eski futbolcular, eski yöneticiler vs. gelenekleri yıkıldığı için isyan etmişti. Ancak gelen son eleştiri biraz daha farklı. Daha doğrusu bu sefer ki bir eleştiri değil Ermeniler'in Kobe Bryant'a yaptığı gibi anlaşmanın olmaması için bir baskı. Bu baskıyı yapan ise İsrail Hükümeti. İsrail'in günlük gazetelerinden Ma'ariv'e göre; İsrail Hükümeti, Barcelona'nın Katar Vakfı ile yapılan 165 milyon euro'luk annlaşmasını rafa kaldırması için kulüpşe görüşmeye başlamış. İsrail Hükümeti'nin gerekçesi ise Katar Vakfı'nın Hamas'a kaynak sağladığını iddia etmesi. 

19 Aralık 2010 Pazar

Türkiye'nin Erzurum Kiremittepe'deki ilk atlama kulesi, FIS Continental Kupası Kayakla Atlama Yarışları'yla Türkiye'de düzenlenen ilk resmi yarışa sahne oldu. Yarışların ilk gününde birinciliği, Finlandiyalı Anssi Koıvuranta ile Avusturyalı Stefan Thurnbichler paylaşırken, üçüncülükte yine bir Avusturyalı Mario Innauer'e gitti.. Türkiye'yi temsil eden milli sporcu Faik Yüksel 52 sporcu arasında 62 puanla, 50. sırada yer aldı.

Yarışmadan sonra açıklama yapan sporcular, Kayakla atlama tesisine övgüler yağdırıken, seyircilerin ilgisinden de duydukları memnuniyeti dile getirdi. 


Şu anda Türkiye Kayak Federasyonu'nda kayıtlı 4 kayakla atlama sporcusu bulunuyor. 1986 doğumlu Barış Demirci 2006'da Fransa'da bu spora başlayarak Türk kayakla atlama tarihindeki ilk sporcu oldu. Onun dışındaki sporcular ise çok daha genç. Erzurum'daki atlama kulesinin açılışında yaptığı ilk atlayışında kaza geçirerek 'adını duyuran' 17 yaşındaki Samet Karta, Continental Cup'ta yarışan 15 yaşındaki Faik Yüksel ve en küçükleri sadece 13 yaşında olan Muhammed İrfan Çintımar.



Uluslararası Kayak Federasyonu Koordinatörü Horts Tielman ise Türkiye’de Kayakla Atlama yarışmasının ilk kez yapıldığına dikkat çekerek, “Burada çok iyi bir iş çıkıyor. Bu bir deneyimdir. İlk kez düzenlenmesine rağmen olağanüstü bir ekip çalışması var. Türkiye’yi çok istekli gördük” dedi. Umarım ki bu istek bu spora olan ilgiyi ve Türkiye'deki sporcu sayısını arttırır.

Fotoğraflar: Erzurum 2011 Universiade resmi sitesi